2017 BİTMEDEN İZLEMENİZ GEREKEN 5 KORKU FİLMİ

   

  Bu yılın en popüler türü olan korku sineması bütün dikkatleri üzerine çekmeyi başardı.Elde ettikleri yüksek gişe hasılat rakamları ile her zamankinden daha çok gündeme geldiler.Listede yer alan 5 yapım, korku severler için yılın kaçırılmaması gerekenleri arasında.

Korku Tüneli

1- Korku Tüneli ( XX ) - 2017
  Dört kadın yönetmen tarafından çekilen korku antolojisi niteliğindeki film, 4 farklı korku hikayesi  içeriyor. Filmlerin ana karakterleri kadınlar. Filmdeki 4 öykünün isimleri ise The Box, The Birthday Party, Don’t Fall ve Her Only Living Son.

Annabelle: Kötülüğün Doğuşu

2- Annabelle: Kötülüğün Doğuşu ( Annabelle: Creation ) - 2017

       ‘Annabelle: Kötülüğün Doğuşu’nda, oyuncak bebekler yapan bir adam ve karısı, küçük kızlarının trajik ölümünden birkaç yıl sonra, kapatılmış bir yetimhaneden bir rahibe ile altı kız çocuğunu evlerinde misafir ederler. Misafirler çok geçmeden oyuncakçının yaptığı lanetli bebek Annabelle’in hedefi hâline gelirler.

Ölüm Günün Kutlu Olsun

3- Ölüm Günün Kutlu Olsun  ( Happy Death Day ) – 2017

  Sıradan bir üniversite öğrencisi Tree’nin hayatı, maskeli bir katil tarafından korkunç bir şekilde öldürülünce tamamen değişir. Mucizevi bir şekilde hiç yaşanmamış gibi aynı günün sabahına uyanır. Öldürüldüğü günü ve korkunç sonununu tekrar tekrar yaşamaya başlar. Peki maskeli katil kim?

Kapan

4- Kapan ( Get Out ) – 2017

  Afro-Amerikan bir genç olan Chris’in beyaz kız arkadaşı Rose ile mutlu bir ilişkisi vardır. Chris, kız arkadaşının ailesiyle tanışmak üzere evlerini ziyaret ettiğinde, kasabada siyahilerin birer birer kaybolduğunu fark eder. Bir tuzağın içinde olduğunu anlayan Chris kapana kısılmıştır. 

O

5- It ( O ) – 2017

  Derry kasabasının yüzyıllardan beri gelen bir sırrı vardır. Bir yaratık belli dönemlerde uyanıp küçük çocuklarla beslenip tekrar uyumaktadır. Pennywise ismindeki bu yaratığa karşı koyan bir grup çocuğun hikayesini anlatılır.

Read More

THE LIFE OF DAVID GALE – FİLM İNCELEMESİ

  Son zamanların sansasyonel ismi Kevin Spacey’nin başrolünü oynadığı, Kate Winslet ve Laura Linney’in eşlik ettiği yapım; sorguladığı değer yargıları, barındırdığı zekice diyalogları ve kurgusuyla ön plana çıkan dikkat çekici bir film.

  İdam cezasına çarptırılan felsefe profesörü David Gale’in (Kevin Spacey) üç gün boyunca gazeteci Bitsey Bloom (Kate Winslet) ile yaptığı röportajları temel alıyor. İdamına günler kala hayat hikayesini Bitsey’e anlatmaya başlayan Gale, arka planda kalan ayrıntılarıyla yaşamını gözler önüne seriyor. Hayatı boyunca idam cezasının kaldırılması için büyük çaba sarf eden Gale, tecavüz ve cinayet suçlarıyla savunduğu görüşlere istinaden trajik bir şekilde idama mahkûm ediliyor. Duydukları karşısında Gale’in hayatının kendi ellerinde olduğunu anlayan Bitsey harekete geçmek zorundadır. Çünkü idama sayılı saatler kalmıştır.

  FİKİR VE İDEALLER İÇİN YAŞAMAK

 ‘’İstekleriniz doğrultusunda yaşamak sizi asla mutlu etmez. Gerçek anlamda insan olmak demek, fikirler ve idealler için yaşamak demektir. Çünkü sonunda kendi hayatlarımızı önemli kılmanın tek yolu diğer insanların yaşamlarına değer vermektir."

  Felsefe profesörü Gale, dersinde öğrencilerine yukarıdaki felsefeyi anlatır. Lakin ilerleyen sahnelerde anlarız ki hayatını bu Lacan felsefesinin üzerine kurmuştur. Gale, yakın arkadaşı Constance (Laura Linney) ile idam karşıtı bir gruba üyedir ve ölüm cezasının kaldırılması için mücadele etmektedir. Evliliğinde yaşadığı problemler bir yana, öğrencisiyle yaşadığı bir gecelik birliktelik ona pahalıya patlar. Öğrencisinin tecavüz suçlamasıyla hayatı alt üst olan Gale her şeyini kaybeder. Constance da lösemi hastasıdır. İkisi için hayatlarında kaybedecekleri bir şey kalmamıştır. İnsanın İstek ve arzular için değil, idealleri uğruna yaşaması gerektiğini savunan Gale, inandığı değerler uğruna sonuna kadar mücadele eder. 

  Sağlam bir felsefi alt metne sahip olan film; idam cezasını, toplumsal değerleri ve adalet sistemini bütün derinliğiyle sorguluyor. Bir insanın inandıkları uğruna neler yapabileceğini, nelerden vazgeçebileceğini en çarpıcı şekilde izleyiciye aktarıyor. Gale ve Constance için diğer insanların hayatları için feda edilen hayatlar önemsizdir. Feda edilen hayatları değerli kılan şey bu vazgeçiştir. İnandıkları ve savundukları idealler uğruna bir insan nelerden vazgeçebilir?
  Constance ve Gale ‘dünyayı bulduğundan daha iyi halde bırakma’ fikri için yaşayan insanlardır. Daha iyi bir yargı sistemi temelinde savundukları idealler için yaşamlarından vazgeçecek kadar da bağlıdırlar ideallerine. Onlar başka yaşamları değerli kılmak için ölümü seçerler. Gale, masum insanların da kurban edildiğini düşündüğü, her zaman karşıtı olduğu idamla karşı karşıyadır. İdamına az bir zaman kala ölümün bir armağan olduğundan bahseder. Ölümün anlamlı olabileceğini anlatmak ister. Bütün bu olaylara sebebiyet veren, Constance ve Gale’in planladıkları cinayeti öncesi ve sonrası olarak görürüz izleyici olarak. İlerlemiş hastalığından dolayı ölüme yaklaştığını düşünen Constance, ölümünü anlamlandırma adına hayatını savunduğu fikirler için feda eder. Bu ölümün sözde suçlusu bulunan Gale ise masum insanların da idam edildiğini göstermek için ölüme gider. İdealleri için ölüme giden iki insanı, iki yaşamı seyrederiz.

NEDEN SEVMEDİM?

  Filmin hikayesi temelde çok etkileyici ve felsefi bir derinliği var. Diğer bir deyişle biz izleyiciye sunulandan daha fazlası var. Lakin yönetmen Alan Parker filmin hikayesini sönük bırakıp, ileriye taşıyamıyor. Geri-dönüş sahneleri fazlasıyla uzun. Bu uzunluk izleyicinin filmden kopmasını sağlıyor. Film boyunca aynı tempo ve merak devam edemiyor. 

NEDEN SEVDİM?

  Spacey’in oyunculuğuyla daha da etkileyici bir hal alan film; her ne kadar tahmin edilebilir bir sona sahip olsa da başarılı bir kurguya sahip. Bütün bu olumsuzluklara rağmen filmi sevmemin nedeni; toplumsal mesajın çok iyi verilmesi, önyargıların ve sistemin derinden sorgulanması.Filmin sonunda bizi düşündüren asıl şey; idealleriniz ve fikirleriniz için ne kadar ileri gidebilirsiniz?

  İyi seyirler! 

Read More

FRIENDS İZLEMEK İÇİN 10 NEDEN

F.R.I.E.N.D.S

  1994-2004 yılları arasında ekrana gelen Friends, tarihin en başarılı sitcomlarından biri.Bu başarının sebebi tabiki yarattığı samimi atmosfer.Birbirinden farklı 6 karakterin içimizi ısıtan arkadaşlıkları izleyenlerin beğenisini her daim kazandı. Arkadaşlıkla ilgili mükemmel mesajlar veren Friends'e bir şans vermeye ne dersin?

1-  ‘Arkadaşlık’ ilişkilerindeki muhteşem uyum

2- Rachel Green’in stiliyle 90’lar modası

3-  Joey’in iştahınızı kabartan yemek aşkı

4- Evlilikleri, boşanmaları ve dinazorlara olan tutkusuyla entelektüel Ross

5- Phoebe’in kendine has kişiliğiyle hayata daha umutlu bakmamızı sağlaması

6-  Arkadaşlığın güzel bir aşka dönüşebileceğini gösteren Chandler ve Monica

7-   Kendinizi ‘Central Perk’ de onların arasındaymış gibi kahvenizi yudumlarken bulmak

8- Teknoloji olmadan; iletişimin, arkadaşlığın, hayatın daha da anlamlı olması

9- 30’lu yaşların aslında hayatımızın en renkli dönemi olduğunu göstermesi

       

10- Dünyanın yorucu atmosferinden uzaklaşıp, siz fark etmeden yüzünüzde tebessüm oluşturacak anlar

Özetle sizi iyi veya kötü her anınızda destekleyecek arkadaşlarınız varsa hayat daha güzel.

Read More

MINDHUNTER 1. SEZON İNCELEMESİ

 KATİLLER DOĞUŞTAN KATİL Mİ DOĞAR? YOKSA SONRADAN MI O HALE GELİRLER?

 Suç ve suçlu psikolojisine farklı bir bakış açısıyla yaklaşan yeni Netflix dizisi Mindhunter, yakın bir zamanda izleyici karşısına çıktı ve oldukça da beğenildi. Gerek konusu gerek de David Fincher faktörü ile dikkatleri üzerine çekmeyi başaran dizi, bizi 1970’lerin Amerika’sına götürüyor. FBI’da arabuluculuk yapan Holden Ford (Jonathan Groff) suçlu psikolojisini daha iyi anlamak isteyen yetenekli bir ajandır. Seri katillerin psikolojik gelişimlerini anlayıp olası suçları önleyebileceğini düşünür. Davranış bilimci Bill Tench (Holt McCallany) ile ülkenin farklı noktalarında polis memurlarına eğitim vermeye başlar. O dönemlerin düşünme tarzıyla ‘katillerin doğuştan katil olduğunu’ ve onları anlayamayacağımızı düşünen geniş bir kitle varken Tench ve Ford’un çalışması buna bir başkaldırıdır. Suça ve suçluya yaklaşımı o zamana kadar görülmemiş bir şekilde sorgulayan iki FBI ajanı dikkatleri üzerlerine çekmeyi başarır. Katilleri suça iten şeyin ‘kendileri’ olmadığını, çevresel ve psikolojik etmenlerin söz konusu olduğunu düşünen bu iki ajanımız seri katillerle röportaj yapmaya başlar. Suçluların kafasının nasıl çalıştığını anlarlarsa suçun önüne geçebileceklerini düşünen ikili bu sebeple çalışmalarına başlar.

 Bill Tench ve Holden Ford

   Konusu itibariyle suç ve gerilim severleri fazlasıyla tatmin edecek bir yapım olduğunu düşünüyorum. Özellikle polisiye ve psikolojiye ilgili biri olarak benim beğenimi kazandı. İlk bölümler konuya ve karakterlere giriş niteliğinde olduğundan heyecanınızı kaçırabilir, bırakmak isteyebilirsiniz. Lakin devamında seyreden olaylar ve karakter gelişimleriyle beklentinizi karşılıyor. Başarılı bir senaryoya ve kurguya sahip olduğunu düşündüğüm diziden aksiyon beklentiniz olmasın. Mindhunter çok etkileyici diyaloglar üzerine kurulu ve seri katil görüşmelerinde dikkat çeken de bu. Özellikle yakın plan çekimlerinde kullanılan diyaloglar izleyiciyi tam olarak içine çekiyor.

1970'li yılların başında 10 cinayet işlemiş bir seri katil Ed Kemper

   Fincher yapımı olması dikkatleri üzerine çeken bir diğer nokta. Se7en, Fight Club, The Game ve Gone Girl gibi başarılı yapımların yönetmeni Fincher, bu dizide de ustalığıyla ön plana çıkıyor. Fincher’ın sinematografisine göz atarsak en önemli filmleri seri katiller ve paranoyak karakterler üzerine kurulu. Karanlık taraflarını keşfeden karakterlere yer veren yönetmenimiz Mindhunter’da düşük ışık ve başarılı plan kullanımı ile dikkat çekiyor. Dizinin görselliği ve kullanılan renkler karşısında tek yapmanız gereken görüntülerin akmasını izlemek. Dizideki renk tonu karanlık olmasına rağmen olayları çok iyi yakaladığını düşünüyorum.

David Fincher'in görsel tonları

  Mindhunter konusu, karakterleri ve seri katil röportajlarıyla gerçeğe dayanan bir hikayeye sahip. John Douglas ve Mark Olshaker’in  ‘Mind Hunter: Inside the FBI’s Elite Serial Crime Unit’ isimli kitabından uyarlanan dizi gerçek bir temele dayanıyor. 1996 yılında yayınlanmış olan kitap özel ajan John Douglas’ın ağzından, 25 yıllık kariyeri boyunca yaşadıklarının perde arkasını çarpıcı bir dille anlatıyor. Ed Kemper, Jerry Brudos, Richard Speck gibi gerçek katillerin gerçek hikayelerini kullanan dizi bu konuda oldukça başarılı. Seri katil röportajları gerçek kayıtlar üzerine dayandırılarak yapılmış. Ed Kemper röportajına buradan ulaşabilirsiniz. Katilleri canlandıran oyuncuların performansları çok etkileyici ve gerçeğe çok yakın. Röportajlarda kullanılan diyaloglar, ses tonları ve odanın atmosferi izleyiciyi içine alıyor. İşledikleri kan dondurucu suçları anlatırken o duygusuz halleri, suçlarını sıradan gündelik bir olaymış gibi anlatmaları, arka planda yaşadıkları ve onları suça iten etmenler izleyiciye ve iki FBI ajanına farklı bir bakış açısı kazandırıyor.

“Şehvet Katili” olarak bilinen Jerry Brudos

  Dizinin ana karakterlerine bakacak olursak, Holden Ford (Jonathan Groff) ilk başlarda silik bir karakter olarak gözükmesine karşın dizinin ilerleyen bölümlerinde karakter gelişimini başarıyla tamamlıyor. Suçlu psikolojisini dönemin düşünce tarzına aykırı bir boyutta ele alan Ford, röportajlarda sorduğu sorularla hem katilin psikolojisini anlamaya hem de onu suça iten nedenleri ortaya çıkarmaya çalışıyor. Ajan Bill Tench (Holt McCallany) ise bir baba figürüyle Ford’a eşlik ediyor. Tench profesyonelliğini hiç kaybetmeden ailevi sorunlarıyla da yüzleşiyor. Sert görüntüsünün ardındaki naifliği daima saklayabilmesine rağmen bazen açığa çıkmasını da engelleyemiyor. Bu anlamda Ford ve Tench ikilisi başarılı bir uyum sergiliyor. Keza bu uyum oyuncu performansları ile perçinleniyor. Ekibin diğer bir üyesi Wendy (Anna Torv) katı kurallara sahip, disiplinli bir karakter. Ekip içinde ara sıra anlaşmazlıklar olsa dahi amaçları aynı.

Are serial killers born? Or made?

NEDEN SEVDİM?

  70’lerin atmosferini sinematografisiyle ve müzikleriyle çok iyi yansıtan, başarılı bir senaryoya ve kurguya sahip olan Mindhunter seri katil psikolojisi üzerine düşündürdükleriyle başarılı bir yapım. David Fincher’in katkısını da unutmamak gerek. Yavaş ilerleyen bir hikayesi olmasına karşın yansıttığı gerçek olaylarla çarpıcı olmayı başarıyor. Bu senenin en iyilerinden olan Mindhunter, seri katil psikolojisine ilgi duyanların kaçırmaması gereken bir dizi. İYİ SEYİRLER!

Read More